CLOSER / DAHA YAKLAŞ

 

CLOSERDAHA YAKLAŞ




Aşk, tesadüf, hoşlanma, bağımlılık, bağlılık, tutku, şiddet, ayrılık, hesapsızca sevme, kararsızlık, aldatma, aldanma, terk etme, şehvet, güvensizlik...

Bu film ne hakkında diye sorsalar sanırım bunların hepsini saymak icap eder. Uğruna bilim dalları oluşan insan davranışı, karşı cins söz konusu olduğunda tanımlanması güç ve çoğu zaman içinden çıkılmaz bir karışıklıkta kendini gösteriyor. Closer; ikili ilişkileri belki de şimdiye değin hiç ele alınmadığı denli farklı noktalardan irdeleyen, gerçek üstüymüş gibi durup aslında her insanın yaşayabileceği sıradan duyguları aktaran güzel ve çarpıcı bir film.

Hikaye birbirleriyle tesadüfler ışığında tanışan iki çiftin zaman içinde birbirlerini de kapsayan ilişkileri etrafında şekilleniyor.





Hayat, Londra'da sıradan bir metropol günü gibi akmakta.

Yazar olma hevesine sahip ama yeteneğine sahip olmayan; hayatını gazetelerin ara sayfalarına ölüm ilanları yazarak kazanan bir adam Dan (Jude Law). Yaşadığı ilişkinin kötü anılarından kaçan ve New York uçağından inip ayağının tozuyla Londra kaldırımlarını arşınlayan striptizci bir kadın Alice (Natalie Portman). Filmin muhteşem "soundtrack"i "blower's daughter" eşliğinde ağır çekim birbirlerine doğru yaklaşmaktalar. Dan, kalabalık arasında hemen fark ettiği ve ilk görüşte hoşlandığı Alice'den gözünü alamayadursun; Alice ne Dan'ın farkında ne de ters akan trafikte az sonra kendisine çarpacak arabanın farkında. Ufak bir yaralanmayla atlatılan bu kaza bir birlikteliğin başlangıcı.




İlk görüşte aşkı bulduğumuzda ne yaparız? Onu yaşarken "eleğimizi duvara mı asarız" yoksa etrafımıza bakınmaya devam mı ederiz?

Dan, ilham kaynağı Alice ile beraber yaşadığı 3 sene boyunca, onun hayatını konu aldığı kitabını yayınlamak üzeredir. Profesyonel fotoğraf çekimleri sırasında tanıştığı Anna'ya karşı tutkulu bir aşk duyar. Dan, yine başrolünde kendisinin olduğu bir başka tesadüfle -belki de istemeyerek- dermatolog doktor Larry ile Anna'nın yollarını kesiştirir.



Alice'in uçarı tavırları, Larry'nin şiddet ve şehvetle beslenmiş davranışları, Anna'nın dobra ve dürüst tutumu ile soğuk güzelliği ve Dan'ın tutkulu ama kararsız aşık halleri; tesadüflerin birleştirdiği bu iki çiftin ilişkilerini daha da karmaşıklaştırıyor.

Diyaloglar ve duyguları yönetmen Nichols o kadar güzel işlemiş ve izleyiciye vermiş ki, izlerken ister istemez sizin de duygularınız birbirine karışıyor. Aldatanın aldanan, mağdurun haksız, aşık olanın bağımlı, nefret edenin aşk dilenen durumuna düşmesi çok güzel resmedilmiş. Dört başrol de birbirinin önüne geçip bir diğerini gölgede bırakmayan çok güzel oyunculuklar sergilemiş. Film, önceden çok rahat tahmin edilebilen filmler gibi belli bir seyir rayında ilerlemiyor. Ben izlerken, bir aksiyon filminde olduğu gibi sürekli yüksek tempoda ilerleyen bir kurgu ile karşılaştım. Film, belki birçok izleyici için biraz umut kırıcı bir şekilde sonlanıyor. Aldatmak, ihanet belki affedilebiliyor ama saygıyı yitirten bencillik ve kararsızlık affedilmiyor. Çok arzu eden, tutkuyla isteyen sanki kazanıyor...




Bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanmış bu filmde, modern yaşamların o çok fazla parametreye bağlı denklemini iliklerinize kadar hissedecek ve neden bazı şeylerin eski zamanlardaki gibi kolay olmadığını anlayacaksınız.



Yönetmen: Mike Nichols

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder